Giyim öğeleri
de dahil olmak üzere herhangi bir nesnenin kalıcı olabilmesi için doğasında değerlilik,
yararlılık ve genel anlamda beğenilme özelliklerine sahip olması gerekir. Anlamında “risk ve değişim” tanımlamalarını bulunduran
“moda” sözcüğü ile kalıcı sözcüğünün bir arada kullanılması birçok kimse tarafından
hatalı ya da anlamsız bir ifade olarak değerlendirebilir. Ancak erkek giyimi yaklaşık
yüzyılı aşan bir süreç içerisinde sayılamayacak kadar çok kazanımlar elde etmiş ve kuralları konulmuştur.
19. yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın başlangıcı EDWARD
dönemi olarak bilinir. Bu dönem erkek giyiminde “Viktoryen” giyim tarzının katı
kurallarının geçerli olduğu son dönemdir. 1920’lerde “JAZZ ÇAĞI” olarak
başlayan ve 1930’ lu yıllarda “KLASİK
ÇAĞ” olarak devam eden zamanlar da erkek
giyimi en gösterişli günlerini yaşamıştır. Birinci ve ikinci Dünya Savaşları
arasında kalan bu 20 yıllık dönem modern erkek giyiminin günümüzde dahi
geçerliliğini koruyan kurallarının konulduğu ve “kentli erkek giyiminin”
temellerinin atıldığı olağan üstü bir dönemdir. Kalıcı moda fikri bu dönemin ve
bu dönemde oluşan kuralların günümüzdeki devamlılığıdır.
1920’li yıllarda yaşanan ve dünyayı o günün şartları içinde
en az bu günkü kadar etkileyen “ekonomik buhran” Viktoryen giyimin büyük toprak
sahiplerinin oğulları tarafından sürdürülen katı kurallarının sona ermesine
neden olmuştur. Bu dönemde ekonomiler çökmüş ve dönemin “tarz üstünlüğü”
belirli bir zümrenin, hala iyi giyinmeye gücü yeten bir avuç şanslı kişinin
eline geçmiştir. Bu kişiler doğuştan gelen güven duyguları, müthiş servetleri
ve unvanları sayesinde giyimlerinde doğaçlama yapma olanakları bulmuşlar ve
Viktoryen giyimin katı kurallarını bitirmişlerdir. Bu dönem “café sosyetesini”
doğurmuştur.
1930’lar erkek giyimi için daha dinamik bir dönem
olmuştur. Resmi giyimde kuyruklu ceketler yerlerini “Dinner Ceketlerine” –
bizde ki karşılığı Smokin takımlardır – bırakmışlar, jaketataylar ve çizgili
pantolonlarda iş yaşamında ki yerlerini tamamı ile ceket, yelek ve pantolondan oluşan
üç parçalı takım elbiselere terk etmişlerdir. Erkeklerin iş yaşamı dışında
kendilerine daha fazla zaman ayırma ve dönemin açık hava odaklı sosyal yaşam
etkinlikleri tek pantolon ve tek ceket türünde ki her türlü aktif ve izleyici
spor kıyafetlerinin gelişimine olanak sağlamıştır. 1930’lar da erkek giyimine
olağan üstü bir katkıda sinemadan gelmiş, erken dönem Hollywood yıldızlarından
Adolphe Menjou gibi gerçekten zarif isimler, erkek zarafetinin toplumun tüm
kesimlerine ulaşmasında büyük rol oynamışlardır. Peşinden de Fred Astaire,
Humprey Bogart, Gary Cooper, Douglas Fairbanks JR, Clark Gable ve Cary Grant
gibi hepimiz tarafından bir şekilde bilinen Hollywood aktörleri toplumda
ilginin odağını oluştururken, aristokrat İngilizler de imparatorluğun erkek
giyiminde ki etkisini gözler önüne sergilemişlerdir. 30’larin en önemli erkek
giyim olgularından biri “Londra’lı görünmektir. Bu dönemde erkek giyimi
rehberliğini Savile Row’dan almıştır. 30’larin iyi giyinen neslinin en önemli farklılığı
“kişinin özgün tarzının kendi uzantısı olduğunun” bilincinde olmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder